Birlik Vakfı Erzincan Şubesinin düzenlediği “Şehir Okumaları”nın konuğu Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Murat Arpacı’ydı. Erzincan Belediye Başkanı Bekir Aksun, akademisyenler ve dinleyicilerin de hazır bulunduğu programda “Deprem, Kent ve Sosyal Değişim: Erzincan Örneği” konusu işlenerek 1939 ve 1992 depremlerinin kentin sosyal değişimine ve yaşamına etkileri anlatıldı.
Deprem meselesini tarihsel ve sosyolojik çerçeveden ele alan Arpacı, 1939 ve 1992 depremleriyle, bu depremler sonrası gelişen olaylara değindi. Daha yakın tarihli olması ve hatırlanması nedeniyle 1992 depreminden çok 1939 depremi üzerinde duracağını belirttikten sonra, depremlerin sadece bir coğrafi felaket olarak ele alınmaması gerektiğini, aynı zamanda sosyolojik sonuçlarıyla bir kentin ya da bir ülkenin tarihini önemli ölçüde etkileyen olaylardan olduğuna vurgu yaptı. Doç. Dr. Murat Arpacı deprem için, “Şehirlerin yalnızca sosyal yapısını, demografisini ve ekonomisini değil, kimliklerini de etkilerler. Bu nedenle depremlerin bir şehirde meydana getirdiği olayları, daha doğrusu sonuçları ilişkisel olarak ele almak lazım. Bununla birlikte sosyo-ekonomik etkileri olduğunu biliyoruz. Depremler aynı zamanda ülkenin politik kültürünü de etkileyebilirler. Çünkü bir ülkenin ciddi bir felaketle başa çıkma biçimi, o ülkenin aynı zamanda politik kültürünü de yansıtır. O yüzden de, yani siyaset bilimi açısından da değerlendirilmesi mümkün olaylardır. Aynı zamanda depremler; şehirde yaşayanların şehirle kurduğu aidiyet ilişkisini belirler, insanların psikolojisini etkiler. Tabi ki şehirlerin kalkınma dinamiğini etkilediğini de söylemek mümkün. Depremler aynı zamanda şehirlerin mekân kültürünü de belirler. Eğer bir şehirde ciddi depremler oluyorsa, oradaki mekân kültürüne bunun yansımaları olduğunu çok rahat görmek mümkündür. Bizim Erzincan da öyle bir kent” dedi.
Erzincan’ın çok ciddi bir fay hattı üzerinde bir kent olduğu, tarihi boyunca 76 tane 6 ölçeğinden büyük deprem yaşadığını, bu depremlerin bazılarının çok büyük felaketlere yol açtığını belirten Arpacı, “Erzincan bulunduğu konum itibariyle hafızasında sürekli depremin yer aldığı bir kenttir. 1939 depreminin üzerinden 81 yıl gibi uzun bir zaman geçti. Depremi hatırlayan insanları bugün bulmak oldukça zordur. Biz sosyologlar genellikle alan araştırmasını insanlarla görüşerek gerçekleştiririz. Bu durumun mümkün olmadığı zamanlarda ise konuyla ilgili arşive ve gazetelere bakarız. 1939 depremiyle ilgili olarak da arşive ait bütün belgelere neredeyse baktım, 6 tane gazeteyi taradım. Ve oradaki belgeleri sosyolojik açıdan okumaya çalıştım” dedi.
Şehir nüfusunu arttırmak, kalkınmasını sağlamak ve şehrin nasıl geliştirebileceğine dair tespitler ve çalışmaların 27 Aralık 1939 depremiyle kesintiye uğradığını söyleyen EBYÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Arpacı, “Depremin etkisini sabahında, saat sekizde Erzincan’dan Hükümete çekilmiş 3 sayfalık bir telgrafta görüyoruz ilkin. Telgraf Erzincan Valisi Osman Nuri Tekeli tarafından Başbakanlığa çekiliyor. Ve şöyle diyor. “Bu gece saat iki raddelerinde çok şiddetli bir yer sarsıntısı oldu. Ve bu sarsıntıyla Hükümet Konağı, Ordu Müfettişliği, Orduevi, Postane ve şehrin en sağlam binaları dâhil olmak üzere bütün evleri ve dükkânları yıkılmıştır” deniyor. “Şehir baştanbaşa enkaz yığını halindedir. Kendini kurtaranlar sokağa dökülmüşlerdir.” Yani Erzincan’da neredeyse bütün kamu binaları yıkılmış, şehir dümdüz olmuştur deniliyor” diyerek dönemin ulusal basının gerek fotoğraflarla, gerek haber metinleriyle ciddi bir arşiv oluşturduğunu söyledi. Arpacı, “Gazetecilerdeki fotoğraflar, yaklaşık 13-14 gün sonra açıklanan bilançolar, ilk etapta 23 bin civarı olarak, sonraki açıklamalarda ise yaklaşık 30 bin yurttaşımızın hayatını kaybettiği, Milli Yardım Komitesi kurulduğu, Türkiye’nin her tarafından yardımlar toplandığı, depremden 3 gün sonra Ulus gazetesinin haberiyle ölü sayısının yüzde elli olduğu; yani Erzincanlının yarısının hayatını kaybettiği gibi nice bilgiyi yine gazetelerden öğrendiklerini; yaşanan felaketin boyutlarının anlaşılması açısından, arama kurtarmada insana duyulan ihtiyaç nedeniyle Erzincan’daki mahkûmların enkaz çalışmalarına katılmak üzere serbest bırakıldığı, mahkûmların Erzincan’ı terk etmediğini, sonuna kadar kurtarma çalışmalarına katılarak birçok vatandaşın kurtarılmasına vesile oldukları, sonrasında teslim oldukları için mahkûmların affedilmesiyle ilgili bir yasa çıkarıldığını, gazetelerde yazılan aklını kaçıranlar, dilleri tutulanlar gibi haberlerden insanların nasıl bir travma yaşadığını da görebiliyoruz” dedi.
Belediye binası, şehir ve köylerdeki mekteplerin yarısının yıkılarak eğitim tamamen durduğu, ziraat müesseselerinin ve depolarının yıkıldığı, yollarının ciddi anlamda bozulduğu, tarım ve hayvancılığın ne kadar büyük zarar gördüğü bir şehirden bahsedildiğini ifade eden Doç. Dr. Murat Arpacı, “1935 tarihindeki nüfus sayımında şehir merkezi nüfusu 16144 iken deprem sonrası 2500 e düştüğünü görüyoruz, Merkez ilçede mevcut ev adedi 13305 iken depremden yıkılan ev adedinin 7800 olduğunu görüyoruz. Kemah ve Refahiye’nin de çok ciddi hasar gördüğünü anlıyoruz. Refahiye’de 3732 olan ev adedinin 2767 adedinin yıkıldığını görüyoruz. Aynı zamanda yıkılan iktisadi işletmelerle ilgili olarak 17 resmi binanın, ilçeler dâhil toplamda 1034 dükkânın, 7 değirmenin, 8850 ahırın, 7877 samanlığın, 95 okul, 109 cami, 5 ağıl, 4 hanın depremde yıkıldığı raporlarda yer alıyor. Erzincan’ın ekonomisinin nerdeyse bitme noktasına gelen bir zarar gördüğünü görmek mümkün” dedi.
Çok sayıda çocuğun yetim ve öksüz kaldığı, Hatay, Urfa, Antep, Sivas gibi Türkiye’nin birçok yerine insanların gönderildiği, şehirle ilgili olarak 19.yy Osmanlı arşivlerine bakıldığında o zamanki demografik hareketliliğiyle 1939 depremi olmasa nüfus açısından büyümeye müsait bir kent görüleceğine işaret ederek eden Arpacı, “1940-1943 arasında hem Valilik, hem de Belediye Başkanlığı yapan Dr. Sükûti Tükel’in 1949 yılında yazdığı “Yeni Erzincan Nasıl Kuruldu ve Niçin Bitirilemedi” kitabında ifade ettiği gibi maliyenin yeterince şehre destek olmayışı, Valinin (yani kendisinin) gösterdiği gayret ve feragatlere rağmen idari arzu ile işin başından alınması, değişen idare elemanlarının politikacılık temsiliyle gafletler içinde bocalamaları; yani politik tartışmalar yüzünden Erzincan’da bazı şeylerin yapılamadığı anlaşılıyor” dedi.
1992 depremine geçersek 6.8 şiddetinde gerçekleşen 1992 Erzincan depremi de çok büyük kayıplara yol açtığı, 653 kişi yaşamını yitirdiği, çokça insanın göç ettiği, 1741 konutun yıkıldığı, 945 işyerinin ağır hasar aldığı Erzincan’da sosyolojik açıdan çok ciddi bir göç hareketi yaşandığını vurgulayan Arpacı, “Birçok insan şehri terk edip farklı şehirlere gidiyor. Bu istatistiklere baktığımızda üç, dört veya beş nüfuslu ailelerin ağırlıklı olarak şehirden göç ettiğini görüyoruz. Bu da çok ciddi bir nüfus kaybı demek… Yine göç edenlerin hane halkı reislerinin ilçelerle birlikte mesleki dağılımına baktığımızda büyük bir kısmının çiftçi olduğunu görüyoruz. Merkezde ise memur ve işçi kesiminin ağırlıklı olduğu görülüyor. İlçe ve köylerle birlikte değerlendirildiğinde bu kadar çok çiftçinin göç etmesi, takdir dersiniz ki tarımın önemli yer edindiği bir şehir için ciddi bir sorun. Erzincan hem göç veriyor, hem de göç alıyor. Erzincan’a göç eden şehirler olarak da çoğunlukla doğu illeri ile güneydoğu illerini söylemek mümkün. Aynı zamanda bu illerin köylerinden göç edenler var. Bu da şehrin sosyolojisi açısından önemli bir bilgi diye düşünüyorum. Toparlamak gerekirse 1992 depremi şehrin sosyolojisini değiştirmiş olaylardan biridir. Çünkü 1992 depremiyle gidenlerin çok büyük bir bölümü gittikleri yerde tutunuyorlar ve Erzincanlıların birçoğu geri dönmüyor. Ama Erzincan’a başka bir nüfus geliyor. Oda şehrin sosyolojisini tabi ki değiştiren faktörlerden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor” dedi.